Maneviyat Yüklü Kudüs-ü Şerif Ziyareti (04 Şubat 2012)

MANEVİYAT YÜKLÜ KUDÜS-Ü ŞERİF ZİYARETİ

Yeryüzünün ikinci olarak inşa edilen, Müslümanların ilk kıblesi ve fazilette üçüncü mukaddes mescidinin, Peygamber Efendimiz (SAV) in Miracının başlangıç noktasının, Peygamberlere imam olup namaz kıldırdığı Mescidi Aksa'nın bulunduğu, Semavî dinlerin kutsal mekanlarını barındıran, on binlerce Peygamberin metfun olduğu, son dört asrı Osmanlı İdaresinde olmak üzere 12 asır Müslümanların hakimiyetinde kalan Kudüs-ü Şerif'i ziyaret etmek bize de nasip oldu. 

Manevî yoğunluklu bir dört gün geçirdik.

ASDER Mensubu 23 seçkin arkadaşımızın bulunduğu 160 kişilik bir Tur Organizasyonu ile, İstanbul'dan iki saatlik uçak yolculuğundan sonra, Tel Aviv Hava Alanına indik. Bir saatlik kara yolculuğunu müteakip Kudüs-ü Şerif'e ulaştık. Cuma namazımızı, surlarla çevrilmiş, yüz kırk bin metrekarelik bir alana sahip olan, 17 ayrı kapıdan girilebilen, üzerinde bulunan Kubbet-üs Sahra, 5000 kişilik Kıble Mescidi, Mervan Mescidinin ve yoğun yağmura rağmen bütün açık alanlarının insanlarla dolu olduğu Mescid-i Aksa'da, diğer adı ile Harem-i Şerif'te kıldık.

 

Birinci ve ikinci günlerimizde Mescid-i Aksa'daki ve Kudüs-ü Şerif'teki, Müslüman, Hristiyan ve Yahudiler için Kutsal kabul edilen mekanları; üçüncü gün, Eriha, El Halil ve Bethlehem şehirlerindeki Peygamber Kabirleri ve mukaddes yerleri; dördüncü günde de, uçakla dönüşten önce, Yafa Şehrindeki Osmanlı eserlerini ziyaret ettik.

Şahsım için geç kalmış bir ziyaret. Teşvik edilmeseydim, teklif almasaydım, kim bilir daha ne kadar gecikecektim. Sebep olanlara teşekkürü borç biliyorum.

Bu ziyaretin benim için iki boyutu var. Birincisi, gönlümüzü dolduran manevî boyutu; ikincisi ise, Müslümanlara sorumluluğunu hatırlatan siyasî boyutudur.

Kudüs-ü Şerif, insanlık tarihi ile yaşıt bir kutsal şehir.

Sekizgen şekilli Kubbet-üs Sahra'nın altınla kaplı kubbesinin izdüşümünde, mescide ismini veren oyulmuş som kayanın içinde, Peygamber Efendimizin Miracının başlangıç noktası olan ve zeminden bir metre yükseklikte boşlukta durduğu için Muallak Taşı olarak isimlendirilen (sonradan altı doldurulmuş) kutsal mekanda namaz kılmak; bu ibadet sırasında, arşa açılan bu kapıdan, Peygamberimizin (s.a.v.) Rabbimizin huzuruna ulaştığını, Melekûtun yeryüzüne bu kapıdan inip çıktığını, insanlar ölünce ruhlarının bu kapıdan semaya yükseldiğini zihnimize yerleştirince ve bu mekanlardaki ibadetlerin, Kabe ve Mescid-i Nebevî dışındaki mekanlardaki ibadetlerden 500 kat daha faziletli olduğunu düşününce; insan dünyevi nesnelerden kopup uhrevi bir yapıya bürünüyor.

Yoğun tur gezilerimizden fırsat bulduğumuz sabah ve yatsı vakitlerinde, Mescid-i Aksa'ya koşuşturmak, bu vakit namazlarını, aynı heyecanla dünyanın dört bir tarafından gelmiş, cemaatle birlikte eda etmek, mabedin kutsiyeti ile bürünmüş ruh ve bedenimize ayrı bir huzur ve lezzet veriyor.

Bu ziyaret rabbimizin bize bir lutfu olmalıdır.

Peygamber Efendimizi Miraç'ında, Mekke'den Mescid-i Aksa'ya getiren bineği Burak'ı bağladığı, Mescid-i Aksa'nın Batı duvarındaki “Burak Duvarı'nı(Yahudilerin Ağlama Duvarı); Hazret-i Ömer'in (r.a.) fethinden sonra şehri teslim almak için geldiği Kudüs-ü Şerifte, Mescid-i Aksa'ya bitişik Kıyamet Kilisesinin hemen üzerinde, namaz kıldığı yere sonradan yaptırılan, Hz. Ömer (r.a.) Camiini; Kudüs-ü Şerifi ve Mescid-i Aksa'yı kuş bakışı seyretme imkanı veren, Hristiyanlar tarafından çarmıha germe olayından 40 gün sonra Hz. İsa'nın göğe yükseldiği yer olarak kabul edilen Zeytin Dağında, Davut Aleyhisselamın ve Peygamberimizin Sahabelerinden Selman-ı Farisi(r.a.) ve Râbia'tül Adeviyye türbelerini; Kudüs-ü Şerif'in kuzeyinde bir saatlik mesafedeki Eriha Şehri yakınındaki Musa Aleyhisselamın Kabrini ve yanındaki İslam Külliyesini; Helak olan, Lût Aleyhisselamın kavminin içinde yaşadığı Sodom ve Gomore şehirlerinin üzerinde, deniz seviyesinden 400 m. aşağıda oluşan Lüt Gölünü(Ölü Deniz); Kudüs-ü Şerif'in güneyinde, 50 dakikalık mesafedeki El Halil Şehrinde, Harem-i İbrahim külliyesinde metfun, Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup ve Hz. Yusuf Kabirlerini;Helhul Kasabasındaki Yunus Aleyhisselamın kabrini ziyaret etmek, manevi dalgayı ve yoğunluğu hat safhasına getiriyor.

Ziyaret yerlerimizde dolaşırken Hristiyan ve Yahudilerin, inanışlarına uygun olarak kendi ibadet yerlerine dini kıyafetleri içinde koşuşturmaları; Hristiyanların, ihtişamlı Kıyamet Kilisesin'de, Meryem Validemiz ile anne ve babasının metfun olduğu kilisede, İsa Aleyhisselamın doğduğu yer olarak kabul edilen kilisede; Yahudilerin Davut Aleyhisselamın türbesinde ve Ağlama Duvarında, inançlarına uygun ve huşu içinde ibadetlerini görünce, keşke bu insanlar bu samimiyetleri ile Müslüman olsalardı demekten insan kendini alamıyor ve kıyamet gününde mizanın kurulacağı yer olarak da rivayet edilen Kudüs-ü Şerif'e, Hristiyan ve Yahudilerin ilgilerini daha iyi anlıyor.

Bu kutsal şehri ve mekanları ziyaret edememek, Müslümanlar için manevî bir noksanlık oluşturacağı inancı ile ziyaretin manevi boyutu ile ilgili olan duygu ve düşüncelerimi noktalamak istiyorum.

 

Mahzun Kudüs ve Mazlum Filistinliler:

Müslümanların ilk kıblesi olmakla İslâmiyet ile Kudüs-ü Şerif arasında kurulan ilk manevi bağ, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) İsra hadisesi ile kuvvetlenmiş ve bu Mukaddes Şehir Hz. Ömer (r.a) zamanında miladî;

636 yılında Müslümanlar tarafından fethedilmiştir.

1071 yılında, Selçuklu yönetimine giren şehir,

1099 tarihinde Haçlıların işgaline uğramış, 88 yıllık haçlı idaresinden sonra,

1187 yılında Selahattin Üyyübî tarafından geri alınmış,

1233:1244 tarihleri arasında 11 yıl Fransa'nın yönetiminde kaldıktan sonra tekrar Eyyübîlerin eline geçmiştir.

Kudüs-ü Şerif;

1243 yılında uğradığı Moğol istilasından sonra,

1259 yılında Memlüklüler tarafından alınmış,

1517 yılında Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethi ile birlikte Filistin ile birlikte Osmanlı İdaresine girmiştir.

400 yıl Osmanlı idaresinde kaldıktan sonra,

09 Aralık 1917 tarihinde İngilizlerin eline geçmiş, Filistin'de manda yönetimi kuran İngilizler, Kudüs-ü Şerif-i Filistin'in başkenti yapmış; İsrail işgal Devletini kurduktan sonra İngilizler,

1948 tarihinde Filistin'den çekilmişlerdir. Bu tarihten itibaren Arap-İsrail çatışmaları başlamış;

1967 Savaşında Filistin'in tamamını işgal eden İsrail bu gün, Kudüs-ü Şerif'e ve Mescid-i Aksa'ya hakim durumdadır.

Filistin Devleti de tamamen İsrail'in egemenliği altındadır.

Dünya tarafından bağımsız bir Devlet olarak tanınmamaktadır.

Dış dünya ile kara, deniz ve havadan irtibatı yoktur.

Filistin halkının elinde bulunan yerleşim birimlerinin giriş ve çıkışları İsrail Ordusu ve güvenlik kuvvetleri tarafından kontrol edilmektedir.

Bir biri ile irtibatı kesilmiş kantonlar haline getirilmiş Filistin yerleşim birimlerinin etrafı kalın ve yüksek duvarlarla çevrilerek kontrol altında tutulmaya ve tamamen pasivize edilmeye çelışılmaktadır.

Filistin Bölgesinde, şehirler arası oto yollar; kavşaklarında ve kritik noktalarında kurulan , kamera ve elektronik cihazlarla donatılan çelikten, yüksek gözetleme kuleleri vasıtasıyla kontrol edilmektedir. Bu kulelerde askerler nöbet beklemektedir.

Yine, Filistin Bölgelerinin çevrelerinde, modern siteler halinde, çevreleri yüksek tel çitlerle çevrilmiş, aynı zamanda, güvenlik güçleri için üs vazifesi yapan, yeni “Yahudi Yerleşim Bölgeleri” inşa edilmiştir.

Filistin Yerleşim Bölgelerinin giriş-çıkışları kontrol edildiği gibi, Mescid-i Aksa ve Harem-i İbrahim gibi kutsal yerlere giriş-çıkışlar da, İsrail Askerleri ve Güvenlik Kuvvetleri tarafından tesis edilen nöbet kulübeleri ve karakolları ile kontrol edilmektedir.

Genç Filistinlilerin, Mescid-i Aksa'da düzenli olarak, beş vakit namaz kılmalarına müsaade edilmemekte, yasağa uymayanlar kameralarla tespit edilerek, iki ay Mescid-i Aksa'ya girme yasağı uygulanmaktadır. Bakım ve onarımı İsrail'in insafına kalmış olan Mescid-i Aksa mahzun ve sahipsiz bir mabet durumundadır.

Süleyman Aleyhisselamın Mabedinin kalıntıları ve yerini aramak bahanesi ile Mescid-i Aksa'nın altı, açılan dehlizler vasıtasıyla oyularak, bu mabedin yıkılmasına sebep olacak ve Müslümanların Kudüs-ü Şerif ile olan en önemli ilgilerinin koparılmasına çalışılmaktadır.

Kudüs-ü Şerif, El Halil Şehirleri ile Harem-i Şerif ve Harem-i İbrahim'de ikamet eden Filistinliler, izinsin olarak buralardan çıkarlarsa bir daha bu yerlere alınmamaktadırlar.

Kudüs-ü Şerif'te, Mescid-i Aksa'nın çevresindeki Filistinlilere ait evlerin İsraillilere satılması için baskı uygulanmakta, bu mülklerin sahipleri açlık sınırında yaşamaya zorlanmakta, iş kurma veya bulup çalışma imkanları kısıtlanmakta, mecbur kalıp, Kudüs-ü Şerif dışında iş bulup iki yıldan fazla çalışmak durumunda kalanların, Kudüs-ü Şerifte ikameti iptal edilmektedir.

Onarım ihtiyacı gösteren, Mescid-i Aksa çevresindeki Filistinli evlerine onarım ruhsatı verilmeyerek yıkılmaya terkedilmekte, izinsiz onarım yaptıranlara ağır cezalar verilmektedir.

Filistin topraklarında tam bir İsrail işgali hüküm sürmekte, Filistin Halkına açık hapishane hayatı yaşatılmaktadır.

Filistinliler kendi topraklarında garip, sahipsiz ve masum bir hayat süren mazlumlardır.

 

Bu manzarayı, yerinde görüp, bire bir müşahede ettikten sonra, bu insanlara ve buradaki kutsal mahallere karşı omuzlarımızda hissettiğimiz sorumluluk bir kat daha artmıştır.

Müslüman Milletler, İslam'ın bu Garip çocuklarına ve bu mahzun Mabetlerine bir an önce el uzatmalıdırlar.

 

Acil Yapılabilecekler:

Maddi durumu müsait olan her Müslüman, Kudüs-ü Şerif'i ziyaret etmeli ve Filistin gezilip, her şey yerinde görmelidir.

Bunun için Tur Düzenleyen organizasyonlardan faydalanılmalıdır. İsrail Gümrüklerinde ve kontrol noktalarında, turist olarak gelenlere zorluk çıkarılmamaktadır. Güvenliğin gerektirdiği kontrollerin ötesinde sıkıntı verilmemektedir. Bizim kafilemiz, İsrail'de seksen bin üyesi olduğunu söyleyen “Türkiyeliler Birliği” Başkanı ve heyeti tarafından Tel Aviv Hava Alanında çiçekle karşılanmıştır. Seyahat risksizdir ve güvenlik açışında endişe etmeye mahal yoktur.

 

Filistin Halkının maddi ihtiyaçları Müslüman Devletler tarafından karşılanmalıdır.

Hem Gazze Bölgesi, hem de özerk Filistin Bölgesinin, yıllık olarak bütün ihtiyaçları, cari kamu giderleri ve yatırım ödemeleri olarak, bütçe tekniğine uygun şekilde tespit edilmeli; tespit edilen ihtiyaç miktarı, Müslüman Devletler tarafından oluşturulacak bir fonda toplanmalı, sürekli ve düzenli olarak karşılanmalıdır. Bu suretle Filistinlilerin, İsrail'i maşa olarak kullanan emperyalist güçlere muhtaç olmaları engellenmeli, evlerini ve mülklerini satmalarının ve Filistin'i terk etmelerinin önüne geçilmeli, ekonomik ve sosyal durumları geliştirilerek, taraflar arasında psikolojik denge sağlanmalıdır.

 

Filistin'in bağımsız bir devler olarak tanınması sağlanmalıdır.

Böylece, hava, kara ve denizden dış dünya ile irtibatı sağlanarak, işgale karşı politik destek temin etmesi için ortam hazırlanmalıdır.

 

Uzun Vadeli İhtiyaçlar:

Aşağıda sıralayacağımız sadece Filistin için değil İslam Alemi için de zaruri olan organizasyonlardır. Bu gün belki buna hayal gözü ile bakabiliriz. Ama hayalin sonrası, olgun bir proje, Projenin sonrası yaygın kabul ve söylem, söylemin sonrası da uygulamadır. İnşaallah hayallerimiz ve keşkelerimiz bir an önce uygulamaya geçer.

Müslüman Milletlerin, adaletli bir şekilde temsil edildiği bir “Parlamenterler Meclisi” olsa ve bu Meclis devamlı olarak görev yapsa,

Bu Meclis tarafından devamlı görev yapacak bir “İcra Heyeti” tespit ve tayin edilebilse,

Bu icra heyeti İslam Ülkelerinin sorunlarını, Parlamenterler Meclisinin çıkaracağı kararlar çerçevesinde çözme gayreti içinde olsa,

Parlamenterler Meclisinin ve İcra Heyetinin yıllık bütçeleri, üye ülkeler tarafından finanse edilse,

İcra Heyetinin düzenlemesi ile, Müslüman Ülkelerin her alandaki Bakanlarının periyodik zamanlarda toplanarak, Müslüman Milletlerin müşterek meselelerini tartışarak, her bakanlık alanında ortak politikalar tespit edilebilse, Özellikle ortak dış politika esasları belirlenip uygulanabilse,

Devletler hukuku kurallarına göre çalışan “Müslüman Ülkeler Adalet Divanı” oluşturulabilse ve hem oluşturan ülkeler arasındaki, hem de diğer ülkeler ile üye ülkeler arasındaki sorunlara siyasi çözümler bulunabilse,

Üye ülkeler arasında “Savunma ve Savunma Sanayii İşbirliği” organizasyonu yapılabilse,

Üye ülkelerin katılımı ile, “İcra Heyetinin” sevk ve idare edebileceği, “Ani Müdahale Gücü” oluşturulabilse ve bu askeri güç, gereken yerlerde ve örneğin, İsrail'e karşı Filistin topraklarında kullanılabilse,

Üye ülkelerin insan hakkı ihlallerini engellemek için, “Parlamenterler Meclisi” kontrolünde “İnsan Hakları Mahkemesi”;

Yönetenleri, yönetilenlere karşı işleyecekleri suçlardan dolayı yargılayabilecek “Ceza Mahkemesi” kurulup işlevsel hale getirilebilse,

Filistin topraklarında ve dost üye topraklarında, üye ülkelerin katkıları ile Filistin için düzenli ordu kurulabilse,

Ekonomik İşbirliği” ve üye ülkelere “Yardım Fonları” oluşturulabilse,

Önce İslam Ülkeleri arasında sonra da bütün dünyada huzur ve barış ortamı tesis edilebilir.

Filistin ile birlikte İslam ülkelerindeki sorunları asgariye indirebilecek esas mesele, İslam Birliğini gerçekleştirecek oluşumları mümkün olabilen en kısa sürede hayata geçirmek ortak derdimiz olmalıdır. 04 Şubat 2012

Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral

ASSAM Başkanı